Yazıyı PDF formatında indirmek için tıklayınız.
Dünya büyük bir su, gıda krizi ve kıtlıkla karşı karşıya geldiğimiz bir süreçteyiz. Dünyada sürekli artan nufüs ve yaşamın idamesi için gerekli olan tarımsal üretim girdileri ve ürün fiyatları uygulanan neoliberal politikalardan kaynaklı sürekli artış eğilimindedir. Türkiye ise bir yandan neoliberal tarım politikaları nedeniyle, bir yandan da kürt sorununun çözümsüzlüğü sonucu tarımı son derece kötü etkileyen güvenlikçi politikalar sebebiyle, diğer yandan giderek derinleşen küresel ısınmadan kaynaklı iklimsel değişikliklerin etkileriyle gıda ve su krizini daha şiddetli yaşıyor. Tarımsal üretimde ki sera gazı emisyonlarında tarımın payı % 25’ lere çıktığı açıklanmıştır. Tarım hem iklim değişikliğine katkıda bulunur, hem de iklim değişikliğinden etkilenir. Halihazırda küresel ısınma, hava sıcaklığının sanayileşme öncesi döneme göre 1,2 derece artmasına neden olmuş durumdadır. Bu miktarın hızla artarak iki katına çıkabileceği değerlendiriliyor. Bunun dünya sağlığı açısından ciddi etkileri şimdiden görülüyor. İklim değişikliğinin giderek daha sık görülen aşırı hava olayları, salgınlar ve ruh sağlığı sorunları ile halk sağlığını etkilemektedir. Bunun sağlıklı ve doğal yaşama etkileri göz önüne alındığında bir an evvel doğal, adaletli, eşitlikçi ve hızlı bir şekilde fosil yakıtlardan temiz enerji kaynaklarına geçişin sağlanması gerekmektedir.
Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan bugüne görev yapan tüm hükümetler, gıda ihtiyacını kendi üretimiyle karşılayan ülke olmayı hedeflemiş ve bu yönde iktisat politikalarını uygulamaya çalışmıştır. Öyle ki 1980’lere kadar karma ekonomik modelle devlet, kurumlarıyla (Bankalar, Zirai Donatım Kurumları, KİT’ler vb.) çiftçinin kara gün dostu olarak tarım sektöründe yer alırken, kötü işletmeci olarak nitelenerek ekonomik hayatın her alanından olduğu gibi tarımdan da çekilmiştir. Öyle ki, (Eşiyok 2017;22-23), 1980’li yıllarda gündeme giren neoliberal yeniden yapılanma politikaları ile tarım sektörü de uluslararası piyasalara eklemlenmiş, bunun sonucunda taban fiyat uygulamaları değiştirilirmiş, desteklenen ürün sayısı ve destekleme kapsamı daraltılmıştır. Dış ticaretin serbestleştirilmesi ve tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi bu politikalara eşlik etmiştir. Bu yaşanan sancılı dönüşümün sonuçları olarak Türkiye tarımda 1970- 2000 yılları arasında sürekli dış ticaret fazlası verirken, 2000’li yıllardan itibaren net ithalatçı olmaya başlamıştır.
Bu dönemde bir yandan tarım sektörünün düzenleyici kurumları, Tarım Satış ve Kredi Kooperatifleri, TEKEL, ÇAYKUR, Fiskobirlik, TMO zamanla etkisizleştirilmiş; destekleme politikalarının belirleyicileri olma rollerini kaybetmişlerdir (Boratav,2015:203). Diğer yandan 1986’da başlayan özelleştirme,1992 yılında tarım sektöründe de başlamış ve özelleştirilen, görev tanımı değiştirilen ya da kapatılan tarımsal KİT’ler başta olmak üzere, Yem Sanayii (YEMSAN), Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu (TSEK), Et ve Balık Kurumu (EBK), Orman Ürünleri Sanayi A.Ş. (ORÜS), Çay Kurumu (ÇAYKUR), Türkiye Gübre Sanayi Anonim Şirketi (TÜGSAS), İstanbul Gübre Sanayi Anonim Şirketi (İGSAŞ) Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. (TŞFAŞ) Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) gibi kredi, girdi, denge denetleme ve fiyat desteği sağlayan kurumlar yeniden kurularak böylece girdi kalemlerinde dışa bağlılık ortadan kaldırılması hedeflenmelidir.
BM Dünya Gıda Programı’nın verilerine göre; Türkiye’de 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7’si ‘akut yetersiz beslenme’, yüzde 6’sı ise ‘kronik yetersiz beslenme’ sorunu yaşıyor ve Ülkenin 14,8 milyonu da yeterli gıda tüketemiyor. FAO, 2022 Dünya Gıda Günü’nde “Kimseyi Geride Bırakma” diyerek sürdürülebilir bir Dünya’nın herkesin önemli olduğu bir dünya olduğunu vurguluyor. Tüm insanların gıda, beslenme, barış ve eşitlik hakkını önceliklendirmek için dayanışma içinde birlikte çalışmalıyız. Bir yanda gıdaya erişmekte ciddi sorunlar yaşayan yoksullar, göçmenler, az gelişmiş ülkeler diğer yanda gıda israfı ve obezite çelişkisi devam ederken, Rusya-Ukrayna savaşının da tırmandırdığı küresel gıda krizi giderek daha fazla insanı açlıkla karşı karşıya getiriyor. Topraklar fakirleşiyor, su varlıkları azalıyor, yerel tohumlar ve biyolojik çeşitlilik geri dönüşü olmayacak şekilde tahrip oluyor. Ve bunun tek bir nedeni var: Türümüzün bencil yaşam tarzını ve tüketim çılgınlığını besleyen üretim ve tüketim yöntemleri. Dünya çapında milyonlarca insan gıda güvensizliği ve yetersiz beslenme riskiyle karşı karşıya. 2,3 milyardan fazla insan (dünya nüfusunun yaklaşık %30’u) yeterli gıdaya erişimden yoksun. Açlığı sona erdirmek sanıldığının aksine üretim miktarıyla ilgili değil. Yetersiz beslenme ve açlığın gerçek nedeni, savaşlar, çatışmalar, yoksulluk, gıdaya erişimdeki adaletsizlikler ve sürdürülemez üretim yöntemleri… Bugün pek çok araştırma kuruluşunun işbirliğiyle gerçekleşen incelemeye göre, tamamlayıcı bazı faktörlerle birlikte, ekolojik tarım dünyayı doyurabilir. Hatta dünya nüfusunun beslenebilmesi için, mevcut tarım arazilerinin sadece %60’ında ekolojik üretime geçilmesi yeterli. Türkiye’de nüfusun %10’u açlık sınırında Türkiye’de kentleşme, altyapı yatırımları vb nedenlerle 3,5 milyon hektar tarım toprağı yok oldu. Kalan tarım topraklarının %39’u ve mera alanlarının %54’ü ise erozyon tehlikesi altında. Tarım arazilerinin %23’ü kimyasallar ve aşırı kullanım nedeniyle verimliliğini kaybetti. Buna karşın nüfusun %8,5’u, yani %10’u açlık sınırında yaşıyor, %22’si ise yeterli ve dengeli beslenemiyor. Bir yanda gıda krizi yaşanırken diğer yanda gıdamızı yetiştiren çiftçiler artan maliyetler ve refahın düşmesi nedeniyle topraklarını terk ediyor. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) İstihdam İzleme Bülteni’ne göre, 2011’de 1 milyon 122 bin olan kayıtlı çiftçi sayısı, Ocak 2022’de 493 bine geriledi. Yani son 10 yılda çiftçilerin yarısından fazlası topraklarını terk etti. İklim krizi ve yanlış uygulamalar su kıtlığını tetikliyor Türkiye’de suyun %70’i tarımda kullanılıyor. Vahşi sulama yöntemleri hâlâ yaygın ve yer altı suları giderek tükeniyor. Bu verilere ek olarak IPCC’nin raporu, iklim değişikliği nedeniyle Akdeniz Bölgesi’ndeki nüfusun yarısından fazlasının farklı ölçeklerdesu kıtlığı yaşayacağı öngörüsünde bulunuyor. Bu miktar, emisyonların hızla azaltılmasıyla %18’e gerileyebilir. Emisyonların yüksek olması durumunda yüzyılın sonunda bölgedeki kuraklıkların 3-4 kat uzun süreceği tahmin ediliyor. Su sorununun çözümü için tarımda yağmur suyu hasadı, damlama sulama, kuraklığa dayanıklı türlerin ekimi, toprağın su tutma kapasitesinin artırılması gibi yöntemlere geçilmesi ve bu yöntemlerin hükümet tarafından desteklenerek özendirilmesi gerekiyor. Endüstriyel tarımın neden olduğu tüm sorunlar göz önüne alındığında agroekoloji, doğal varlıkların ve sosyal dengelerin korunmasına dayanan alternatif bir tarım modeli olduğu kadar, sağlıklı ve adil ürüne erişim ve kırsalın ekonomik, sosyal ve kültürel refahını sağlayacak bütüncül bir model olarak çözümler sunuyor.
Tarım Müşaviri ve Yeminli Tarım Müşavirliği
Tüm bu olumsuzlukların giderilmemesinde 1. Sorumlu olan AKP-MHP iktıdarı ve Tarım ve Orman Bakanlığı görevlerini yapmak yerine bugünkü yaşadığımız krizin müsebbibi olan neoliberal politikaları uygalamayı hız kesmeden devam ettirmektedir. Kamunun tasviyesi ve özelleştirmeler kapsamında elde avuçta KİT ve birlikler kalmayınca anayasal olarak yerine getirmekle mükellef olduğu hizmetleride özele devretmeye çalışıyor.
1000 Köye 1000 Tarım Gönüllüsü Projesi, Köy Merkezli Tarımsal Üretime Destek Projesi (KÖYMER), Tarımsal Yayım ve Danışmanlık, Tarımsal Yayımı Geliştirme Projesi (TAR-GEL) denemeleri ile kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması çabalarının başarısız olmasına rağmen şimdi de, Tarım Müşaviri ve Yeminli Tarım Müşavirliği ile devredilmesi halk sağlığı açısından riskler doğurmasına rağmen adımlar atılması tam bir akıl tutulması olsa gerek.
2023 yılında Merkezi Yönetim Bütçesi’nin 4 trilyon 469 milyar TL( 659 milyar liralık bütçe açığı bekleniyor) olması öngörülüyor. Tıpkı öncekiler gibi, 2023 bütçesi de halkın, emekçilerin acil ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, yıllardır ülkenin bütün kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan/sömüren iktidarın, yerli ve yabancı sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmıştır. Diğer taraftan imha, inkar ve asimilasyon politikalarının devam edeceğini teyit eden bir savaş bütçesi olarak hazırlanmıştır.
Bütçeden savunma ve güvenlik birimlerinin ihtiyaçları için ayrılan kaynak 2022 yılında 181 milyar TL iken Savunma Sanayii Destekleme Fonu için ayrılan kaynak da dahil edildiğinde savunma ve güvenlik sektörü için 2023 yılında yüzde 259 artışla 468,7 milyar TL’dir.
Bütçede yer alan gelir ve harcama kalemleri arasındaki ilişkiler, iktidarın ülkeyi yönetme(me)de benimsediği politik tercih ve kararların bir yansımasıdır.
Bütçe hazırlık süreçlerinin tamamı son 4 yıldır olduğu gibi, bu yıl da Saray’da yapıldı. Bütçeden yapılacak harcamaların hangi alanlara ne kadar aktarılacağının ve finansmanının nasıl sağlanacağının belirlendiği bütçe hazırlık sürecinde, bütçe gelir ve harcamalarının asıl muhatabı olan işçi ve emekçiler, sendikalar, emek ve meslek örgütleri her yıl olduğu gibi, bu yıl da bütçe hazırlık sürecinin dışında bırakıldılar.
Borç ve faiz bütçelerinin sadece bugünkü nüfus bakımından değil, geleceğe transfer ettiği borç yükü ölçüsünde gelecek kuşaklar açısından da yoksullaştırıcı etkileri bulunacağını belirtilmektedir. Bu bakımdan, düzelme eğilimindeki bir kamu maliyesi sistemini devralan AKP iktidarı, bozulan ve talan edilen bir kamu maliyesini miras bırakmak üzeredir. Faizin, garanti ödemelerinin, müteahhitlerin, verimsiz projelerin ve kur korumalı mevduatın bütçesine yakından bakıldığında Hazine ve Maliye Bakanlığı için teklif edilen 2 trilyon 210 milyar liralık bütçenin 565 milyar liralık kısmı sadece faiz ödemelerine ayrılmaktadır. Bütçenin yüzde 12,7’si faiz ödemeleri için ayrılmaktadır. Peki, ek bütçesi de dâhil olmak üzere 2022 yılı bütçesinde faize ne kadar ayrılmıştı? 330 milyar lira. 2022’de bütçenin yüzde 11,7’si faiz gideri iken 2023 için yüzde 12,7’ye yükseldi. Bir başka önemli nokta da bütçe giderleri bir yılda yüzde 58 artmışken faiz gideri yüzde 71,5 artmış oldu.
Gelecek yıldan beklenen ÖTV geliri 512,643 milyar TL; petrol ve doğalgaz ürünlerinden 85,895 milyar TL, motorlu taşıt vergilerinden 204,002 milyar TL, alkollü içkilerden 55,507 milyar TL, tütün mamullerinden 126,146 milyar TL, dayanaklı tüketim ve diğer mallardan da 36,179 milyar TL, Özel İletişim Vergilerinden 20 milyar 153 milyon 395 bin TL, Şans oyunlarından 13 milyar 100 milyon 775 bin TLbekleniyor. 2023 bütçe gelirlerinin % 49,2 artacağı öngörülüyor. Gelecek yıl vergilerden 3,673 trilyon TL gelir bekleniyor. Gelir vergisinden 503,445 milyar TL, kurumlar vergisinden 638,975 milyar TL, motorlu taşıtlar vergisinden 204,002 milyar TL gelir hedefleniyor.
TRAFİK CEZA KESECEK
Para cezalarından beklenen gelir 28,567 milyar TL. Gelecek yıl trafik para cezalarından 57,559 milyar TL gelir sağlanacak.
2022 yılı faiz giderleri gerçekleşme tahmini 240,4 milyar TL iken, 2023 yılında faiz giderlerinin artarak 290,9 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesi başlangıç ödeneğinin 2021 yılı merkezi yönetim bütçesi içerisindeki payı yüzde 3,83, 2022’de ise yüzde 3,69, 2023’te getirilen bütçede 133 milyar 682 milyon 205 bin TL olarak belirlenmiştir
Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinin, 4 trilyon 469 milyar 570 milyon 19 bin liralık merkezi yönetim bütçesi içerisindeki payı ise yüzde 2,99. Diğer bir ifadeyle Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bütçesinin Merkezi Yönetim bütçesindeki payında 1 puana yakın oransal bir azalma var. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2023 bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Buna göre bakanlığın 2023 bütçesi 143,4 milyar lira. Bu bütçenin 54 milyar lirası çiftçiye tarım desteği olarak ödenecek.
2006 tarihli Tarım Kanunu’nun, “tarımsal desteklemelerin finansmanı” başlıklı 21. maddesinde “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” ifadesine yer veriliyor. Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesi açık ve net diyor ki: ‘Tarımsal destekleme programlarının finansmanı bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.’ Tarımsal destekleme programları için ayrılan 54 milyar lira gayrisafi milli hasılanın yüzde 1’ine denk gelmediğini görmeliyiz. Türkiye’nin 2022 yılı Gayri Safi Milli Hasıla’sı 18,6 trilyon lira olarak açıklandı. Buna göre çiftçiye en az yüzde 1 destek ödense, çiftçi 186 milyar lira destek alacaktı.. Oysa çiftçiye 54 milyar lira destek açıklandı. Çiftçi sadece 2022 yılı için devletten 132 milyar lira alacaklı.
Tarıma 2021 yılı üretim yılı için 2022 bütçesinden 25,8 milyar liralık destek ödemesi yapıldığı dikkate alındığında destek bütçesinde geçen yıla göre yüzde 109 oranında artış olacaktır. Tarım desteklerinde yüzde 109 artış yapılması önemli fakat, tarımda temel girdilerdeki fiyat artış oranları yüzde 100’ün çok üzerinde arttığını da belirtmek gerekiyor. Son 10 yıllık dönemde tarıma verilen destek miktarında dolar bazında ciddi erime var. Bundan 10 yıl önce 2011-2012 döneminde tarıma dolar bazında yıllık 4-4,5 milyar dolar destek ödenirken, 2021’de destek miktarı 1,6 milyar dolara düştü. 2022 desteği ise 2,9 milyar dolar. Çiftçinin kullandığı girdilerin, gübre, mazot, yem hammaddesi, zirai ilaçlar büyük oranda ithalatla yani dolarla karşılanıyor. Döviz arttıkça fiyatlar da artıyor. Dolar bazında bakıldığında destekler bakımından çiftçinin ciddi kaybı var.
AKP iktidarı boyunca üreticinin artan borçlarına bakıldığında çiftçilerin kredi borcu 244 milyar 921 milyon TL, kamu bankalarına 189,5 milyar TL, özel bankalara 55,4 milyar TL olmak üzere takibe alınmış 3,5 milyar TL’ ye yakın kredi borcu var. Tarım Krediyi de buna ilave edildiğinde yaklaşık 11-12 milyar TL geçmektedir. Akaryakıt istasyonlarına, ilaç ve gübre bayilerine veresiye borçlarıyla yaklaşık 300 milyar liraya yakın borcu var. Bakanlığın ‘Tarımsal destek 2002’de 1,8 milyardı, 2022’de 39,2 milyara çıkardık; 22 kat artırdık’ diyor. Fakat gerçek şu ki: Çiftçinin borcu 2002’de 2,4 milyar liraydı, 2022’de 245 milyar; bu resmi rakamlar. Veresiyeleri de katarsanız 120 kata yakın çiftçinin borcunda bir artış olduğudur.
OGM’nin 2021 yılında yangınla mücadele için 6 milyar 837 milyon TL bütçe ayrıldığı ancak 8 milyar 190 milyon TL harcanmıştır. 2022’de yangınla mücadeleye ayrılan kaynak 5 milyar 407 milyon TL’de kalmıştır. OGM’nin yangınla mücadele için 2023’te ayırmayı öngördüğü bütçe de 5 milyar 604 milyon TL tutarında kaldı. Bütçe ile ilgili rakamları değerlendirildiğinde, “AKP, yaşananlardan ders almadığı görülmektedir. Türkiye’nin 2021’de orman yangınları açısından son yılların en ağır tablosuyla karşı karşıya kaldı. 2020 yılında resmi rakamlara göre Türkiye genelinde 3 bin 339 orman yangını çıkmış ve toplam 20 bin 971 hektar alan yanmıştır. Geçtiğimiz yıl orman yangın sayısı 2 bin 793’e düşmesine karşın yanan alan miktarı neredeyse 7 kat artarak 139 bin 503 hektara yükselmişti. Sadece bu veri bile liyakatsizliğin, basiretsizliğin ve rantın zihniyetini ortaya koyuyor. Ülkenin ciğerleri bir yandan yürütülen güvenlikçi politiklardan dolayı diğer yandan iklimsel değişimlerden kaynaklı yanarken bizler kendimizi, ‘Yangın söndürme uçakları nerede?’ neden zamanında ve yerinde müdahale edilmediği sorularına yanıt ararken bulduk. Liyakatsiz bakanlar ve AKP’li bürokratlar binlerce hektar orman alanının yitirilmesinin sorumlusudurlar.
Bütçe genel olarak değerlendirildiğinde ; çiftçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların ve halkların bütçesi olmadığını görüyüoruz. Bu bütçe, köyden kente göçü teşvik eden, çiftçinin malını mülkünü satmak için ortaya konmuş bir bütçedir. Bu bütçe, “sen üretme, ben ithal ederim, sen tüketirsin” diyen bütçedir. İthalat yaparak uluslararası sermayeye hizmet eden bütçedir. Bu bütçe faiz ve seçime yatırım bütçesidir.
DESTEKLEME BÜTÇESİ YÜZDE 14 AZALMIŞ
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın destekleme bütçesi içerisindeki payı da 2020 yılında yüzde 54,4’ten 2021 yılında yüzde 42,7’ye, 2022 yılında da yüzde 40’a; yani bir yıl önceye göre yüzde 3, iki yıl önceye göre yüzde 14 azalmış.
Toprağın ve arazinin korunması, geliştirilmesiyle ilgili arazi kullanım planlaması hedefi 2022’de 1 milyon hektarmış, 2022’de gerçekleşme tahmini sıfır. 2023’te hedef yine 1 milyon fakat bizi yine aynı akıbet bekliyor.
Gübre ve mazot desteği ödemesinde yeni uygulama
2022 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararı 20 Ekim 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Açıklanan 2022 üretim yılına ait tarım desteklerinin çiftçilere ödenmesi 2023 yılı bütçesinden yapılacak. Fakat, hububat ürünlerinde(buğday, arpa, yulaf, çavdar, tritikale ve çeltik) mazot ve gübre desteğinin erken ödenmesi ile ilgili yeni bir uygulama var.
Uygulama nasıl olacak?
1– Hububat ürünlerinde çiftçinin alacağı mazot ve gübre desteği nakdi para olarak ödenmeyecek. Ziraat Bankası’nın herhangi bir kartına (Bankkart, Bankkart Başak, Debit Kart/Başakkart/Hızlı Bankkart) alacağı destek miktarı kadar limit yüklenecek.
2– Banka bu destek miktarını çiftçiye kredi olarak kullandıracak. Kredi için banka ile çiftçi arasında bir sözleşme, taahhütname imzalanacak.(Bu işlem mobil ve internet bankacılığı ile de yapılabilecek. Bu kredi için çiftçi herhangi bir masraf, komisyon, faiz ödemeyecek.
3– Kredinin vade tarihi 31 Mart 2023 olacak. Bu tarihe kadar çiftçi karta yüklenen limiti, Ziraat Bankası’nın anlaşmalı olduğu Başak Kart üye işyerlerinde, yani gübre bayisi veya akaryakıt istasyonunda sadece mazot veya gübre alımında kullanabilecek. Çiftçi, “kartımda para var istediğim yerden istediğim ürünü alırım” diyemeyecek. Karta yüklenen bu para ile sadece gübre ve mazot alınacak. Sadece Başak Kart anlaşmalı işyerlerinden alınabilecek.(Ali Ekber YILDIRIM, https://www.tarimdunyasi.net)