Kürdistan’ı her anlamda sömüren, insansızlaştıran, doğasını yok eden faşist sistem kırımı en üst boyutlara taşımış; iki yıldır Şırnak’ta devam eden ve Kürdistan’ın farklı bölgelerinde güvenlik bahanesiyle başlayan ağaç kesimleri nedeniyle ekosistem geri dönüşü olmayacak şekilde yok oluşa sürüklenmiştir. Şırnak özelinde iki yıldır sistematik bir şekilde devam eden ağaç kesimlerine karşı toplumsal tepkiler ve hukuki mücadele verilmiştir. Kesilen ağaçlar her gün kamyonlarla toplumun gözü önünde kentlerimizden geçip, başka illere satılıyor. Devlet ve korucular eliyle gerçekleştirilen ağaç kesimleri sadece bir çevresel yıkım olarak görülmemelidir. Bu tahribat ve yıkım ekolojik kırım olup Kürt halkının yerinden edilmesine, yaşam alanlarının ve doğasının yok edilmesine karşı geliştirilen sistematik politikalardır. Gerçekleştirilen bu kırıma karşı Mezopotamya Ekoloji Hareketi öncülüğünde 17 Eylül günü kararlaştırılan yürüyüş ve basın açıklaması çağrısına karşı sistem korkuya kapılmış, gelişen toplumsal tepkiye cevabı yasaklar ve kısıtlamalar olmuştur. Tüm yasaklara ve kısıtlamalara rağmen; 17 Eylül’de Cizre’de buluştuk. Yaptığımız açıklama ve alanda gösterilen direniş, tüm bu ekolojik katliamlara ve sürdürülen özel savaş pratiklerine karşı ses çıkarma günüydü. 17 Eylül de Cizre’de, kadınlar, anneler, gençler, çocuklar, sendikalar, meslek odaları, siyasi partiler, öğrenciler, ekoloji mücadelesi yürüten dernek, platform ve aktivistler, Türkiye ve Kürdistan halkları olarak bir aradaydık. Bu gücü gören devletin kolluk kuvvetleri örgütlü mücadeleyi hazmedememiş güç kullanarak açıklama yapmamıza engel olmaya çalışmış, tornalarla ve biber gazlarıyla alandaki herkese saldırmıştır. Öncelikle gerçekleştirilen bu saldırının bizler nezdinde yıldırıcı, sindirici bir yerinin olmadığını, mücadele yolumuzun ne kadar doğru olduğunu bir kez daha açığa çıkarmıştır. Devlet ve iktidar, toprağa, ağaca, suya ve yaşama saldırdığı gibi halklara saldırıyor, demokrasiye adeta savaş açıyor. Tüm yasaklara ve engellemelere rağmen Türkiye’nin ve Kürdistan’ın her yerinden gelen tüm kesimlerle bir araya geldik. Gülüşümüz, inancımız ve gücümüzle kol kola dayanışmanın ruhunu yansıttık. Güneşin gökyüzünde parladığı anda, bizler savaşa karşı barış haykırışımızı ve her bir ağacı tek tek savunacağımızı dile getirdik. Türkçe bilmeyen anneler Türkçe slogan atarken, Türkiye’den gelen yoldaşlarımız annelerin ağıtlarına eşlik etti. O gün biz bir ve birlikteydik. Biz ancak birlikte olursak başaracağız. Birlikte yürüdüğümüz ve birlikte karşı durduğumuz, tanklara, tazyikli sulara ve biber gazlarına rağmen orada bulunan ve yasaklı zihniyeti boşa çıkaran duruşumuzla kamuoyunda ses getiren bu eylem ekoloji mücadelesi için önemli bir gün olmuştur. Yaptığımız çağrıya kulak verip o gün orada bizlerle bulunan her bir kuruma, uzunca yollar kat edip yüreğiyle oraya gelen her bir yoldaşımıza, gelemeyip destek açıklamalarında bulunan kurum ve derneklere teşekkür ediyoruz. Türkiye ve Kürdistan’da talan ve sömürü bitene kadar mücadelemiz devam edecektir.