Başlarken...
Başlarken;
Kapitalist, emperyalist, sömürgeci sistemin insanlığa, emekçilere, toplumsal değerlere, kadınlara, doğaya ve ekosisteme vahşice saldırdığı bir dönemde, yeni bir yayın ile karşınızdayız. Bu gün insanlık adeta bu saldırı, sömürü altında inim inim inlemekte ve bir çıkış yolu aramaktadır. Bu çıkışa ve insanlığın, doğamızın ve dünyamızın özgürleşmesine bir nebzede olsa katkımız olacaksa, bundan büyük mutluluk duyacağız.
Kapitalist modernite sistemi, günümüzde kar uğruna insanlığın milyonlarca yıldır biriktirdiği değerleri, kültürü ve ahlakı yok etmektedir. Mesele artık basit bir sömürü, düşük ücret ve rant olmaktan çıkmış, koca evren ve dünyamız büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalmıştır. Bir avuç azınlığın kurduğu çokuluslu şirketlerle adeta tüm insanlığı esir almış durumdadır. Tüm sektörlerin tekelleştiği, doğal üretimin yok edildiği ve herkesi kendi mallarını almak zorunda bıraktığı bir sistemle karşı karşıyayız. Bu tekelleşmiş şirketler devletlerin yerini almış, hatta onu da aşan devasa sömürü araçlarına dönüşmüşlerdir. Kar ve para uğruna tüm doğamızı, çevreyi, insani-toplumsal değerleri yok etmektedirler.
İnsanlığın yüce bir emek ve fedakârlıkla yarattığı veya oluşturduğu toplumsal sosyal ve ekonomik değerler, adeta yerle bir edilmektir. Toplumsal bir varlık olan ve tek başına hiçbir şey ifade edemeyen insan kendisine yabancılaştırılarak ve bireycileştirilerek, toplumdan, halktan, doğadan uzaklaştırılmakta ve savunmasız hale getirilmektedir. Saldırılar o kadar yoğundur ki, toplumların ve doğanın kendi öz savunma sistemi bile felç edilmeye çalışılmaktadır.
Doğal toplumda kollektif üreten ve toplumsal ihtiyacına göre kollektif tüketen toplum yapısı, sınıflı ve devletli sistemle birlikte başkasına çalışan, üretimi başkası için yapan ve neredeyse kendisi için değil emeğini metalaştıran başkaları için yaşayan bir insan haline getirmiştir. Doğal toplumdan sonraki ilk kölelik düzeni ile başlayan ve daha sonra feodal derebeylik ile devam ettirilen bu sistem, bu gün vahşi kapitalizm çağına vardırılmış durumdadır.
Kuşkusuz sömürü sistemleri arasında özde pek bir fark yoktur. Var olan sömürü her geçen gün daha da inceltilmiş ve görünmez kılınmıştır. Öyle bir zihin bulanıklığı ve çarpıtma yapılmış ki sanki insanlık bu düzeni ve sistemi gönüllü olarak kabul etmiş ve tek yaşama modeli buymuş gibi sunmaktadırlar.
Hiç kuşku yok ki, İnsanlık- toplumlar veya halklar bunu hiçbir zaman rıza ile kabul etmemişlerdir. Egemenlere karşı hep bir direnme başkaldırı ve mücadele içinde olmuşlardır. Ama ne yazık ki devlet aygıtı onun diğer araçlarıyla direnen insanlığa karşı hep bir saldırıda olagelmiştir. Günümüz kapitalizmi bunun zirvesini yaşatmaktadır.
Yukarda belirttiğimiz gibi bu ekonomik saldırı salt bir sömürü olarak kalmamış, insanlığın zihniyetini, düşünce sistematiğini, ahlakını da azar azar dumura uğratmıştır. Bilindiği gibi bir sistemin yaşam bulması kaba bir kuvvet veya çıplak bir zor ile mümkün olamamaktadır. Bunu gerçekleştirmek için zihinsel düşünsel ve ideolojik alt yapıyı hazırlamak zorundadır. Yani köleleştirilecek, sömürülecek bir insan önce hazır hale getirmeliydi. Önce direnç noktalarını yok etmek zorundaydı. Bu argümanlar bazen mitoloji, bazen din, bazen topluma dışardan dayatılan ve benimsetilen bir ahlak ve bazen de eğitim sistemleri olmuştur. Dolaysıyla modernist sistem her zaman düşünceye, felsefeye saldırmış, bilinçleri çarpıtarak gerçekleri ters yüz etmiş ve böylelikle sömürüyü daha kolay kabul ettirecekleri bir duruma getirmiştir.
Tarihten günümüze her daim iki ana düşünce sistemi var ola gelmiştir. Bu iki düşünce sisteminin birincisi, egemen güçlerin kendi çıkarları ve karları için ürettikleri düşünce ve ideolojiler, ikincisi toplumsallık ve ezilenlerin düşünce sistemleridir. Bu iki düşünce sistematiği her zaman çatışma halinde olmuştur.
Mevcut egemenlik sistemine karşı defalarca başkaldırılar olmuştur. Kölelik düzeninde köle ayaklanmaları, feodal dönemde köylü ayaklanmaları, kapitalist dönemde işçi ayaklanmaları olmuştur. Tarih boyunca devam eden bu mücadelede dönüm noktası 1850’ler de ortaya çıkan, Marksizm olmuştur. Marks bu sömürü çarkını çözerek deşifre ederek komünist manifestoyu yayınlamıştır. Komünist manifesto işçi sınıfı ve ezilenlerin temel bir kurtuluş manifestosu olmuştur. Bu fikriyat işçi sınıfını 1900’ler in başında iktidara getirmiştir ve ilk defa ezilenlerin emekçilerin iktidarıyla insanlık tanışmıştır. Ancak bu ortaya çıkan “iktidarlaşma” hali çeşitli nedenlerden, kendini tüm toplumlara ve dünyaya yayamamış, kendi içinde kalıp dağılmak durumda kalmıştır. Mevcut Marksist-Leninist ideoloji devlet ve iktidar sorununa yetersiz yaklaştığından ortaya klasik devlet bürokrasisi çıkmış ve karşıtına benzemekten kurtulamamıştır. İki kutuplu dünyadan tekrar tek kutuplu dünyaya geçiş yaşanmıştır. Mevcut Sovyet ve diğer ülkelerin sosyalizm deneyimleri tıkanmayla karşı karşıya kalınca toplumsal ve sınıfsal mücadelede bir durağanlık ortaya çıkmış ve kapitalist modernite saldırılarını daha da zirveye taşımıştır. Mevcut boşluğu iyi değerlendiren kapitalizm, karşısında ciddi bir direnişte görmeyince daha önce sirayet edemediği tüm insanlığa ve tüm doğaya top yekûn bir saldırı yöneltmiştir. Elbette bu kapitalizmin bir zaferi değildi, bu öncülerin sosyalizme toplumsal değerlere dar ve sığ yaklaşması ile ilgiliydi. Kapitalizm hala bir düşman, hala bir kemirgen, hala bir sömürü çarkıdır. Elbette ki halklar kapitalizmi ve kapitalist yaşamı kabul etmeyeceklerdir. Doğru bir bilinç, doğru bir örgütlenme ve doğru bir pratikle yaklaşıldığında kitleler direnmeye, yeni özgür bir yaşamı inşa etmeye hazırdırlar. Günümüzde kapitalizm çoklu kriz halini yaşamaktadır. Kapitalizmin aşılması, tüm insanlığın tek umudu haline gelmiştir. Türkiye ve Kürdistan da ise kapitalist sömürgeci sistem, aynı karakterle saldırılarını daha da top yekûn hale getirmektedir. Kapitalist modernite ve sömürgeciliğe karşı günümüzde ciddi bir mücadele verilememektedir. Mücadele adına yola çıkan bazı dar marjinal hareketlerde, kendi yerinde saymaktan öteye gidememektedir. Bu nedenle işçileri, emekçileri, ezilenleri doğru bir bilince ulaştırmak ve harekete geçirmek, önümüzde duran en temel görevdir.
Bu temelde kapitalizmin ve sömürgeciliğin bilinci çarpıklaştırma, insanı bir metaya dönüştürme politikasına karşı doğru bir aydınlanma ve bilinç için bu yayın oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Tüm emekçilerin, ezilenlerin buna katkı sunması yeni özgür, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir yaşama ulaşmaya da büyük bir katkı sağlayacaktır.